1978 de Paris Dünya Fuarında sergilenen zamanın en ileri araçları, hem halkın hem de büyük sanayicilerin ilgisini çeker. Fransa için büyük bir ticari kapı açılmış ve özellikle Almanya başta olmak üzere her yerden siparişler gelmeye başlamıştır.
1880’de Bollée bu olumlu gelişmeler üzerine Almanya’da da bir şirket açarak, “La Nouvelle” adında, iki vitesli ve 15 beygir gücünde bir buhar motoruna sahip yeni bir model çıkarır. 1881′ yılında da altı kişilik ve saatte 63 km hıza ulaşan “La Rapide” modelini de üretir.
Ancak gelişmeler güzel olmakla birlikte buharlı otomobiller kazan ağırlığı ve büyüklüğü sebebiyle hantal olup, yeterli performansa ulaşamazlar.
Arayışlara giren Bolliêe ve oğlu Amédée alkol ile çalışan motor denemeleri yapsalar da sonuçlar hiç de başarılı değildir.
Yeni motorlar üzerine yapılan araştırma ve deneyler tekrar hız kazanır. İçten yanmalı motorlar ve petrol artık geleceğin otomobilinin vazgeçilmezleri olmaya adaydırlar. Henüz emekleme aşamasında olan bu çalışmaların sonuç vermesi için daha çok zaman vardı.
Haliyle motorlarda bu gelişmeler olunca, mühendisler de boş durmuyor, onlarda buhar kazanının boyutunu küçültmeye çalışıyorlardı.
Bu çalışmaların sonunda hazırlanan bir araç, 1889 Dünya Fuarı’nda görücüye çıktı. Bu gelişme o dönem için, bir önceki yazımızda belirttiğimiz otobüs sayılacak gelişmeye göre daha önemli bir gelişmeydi.
Bu fuarda, Serpollet – Peugeot tarafından gerçekleştirilen ve otomobil ile üç tekerlekli motosiklet arasında sayılan, ilk buharlı araç sergileniyordu ki bu gelişme “anlık buharlaşma” sağlayan kazanı geliştiren Léon Serpollet sayesinde elde edilmişti.
Tarih bir otomobil icadını yapan kişiyi kaydetmediği gibi direk otomobil üretimi yapan işletmeleri de yazmıyor. Çoğu genelde ufak işlerden yola çıkıp sonra şirketlerini büyütüp otomobil devi olan örneklerden oluşuyor. Örneğin Peugeot da sadece bisiklet üreten küçük bir işletmeydi. 1810 yılında Kahve değirmeni üretimi işiyle uğraşan şirket, 1830 yıllarında bisiklet üretimine geçmiş ve 1882 yıllarında ise otomobil üretimi işine girmiştir.
[dropcap]İlk sürücü belgesi[/dropcap] 14 Ağustos 1893 yılında Paris Emniyet Müdürlüğü ‘nün yayınladığı; “Hiçbir motorlu araç, sahibinin başvurusu üzerine tarafımızdan verilecek sürücü belgesi olmadan kullanılamaz. Sürücülerin hataları nedeniyle, söz konusu belgeleri iptal etme hakkına her zaman sahibiz” şeklindeki kararname ile, araba sahipleri, Paris Emniyet Müdürlüğü ‘ne giderek, 1 Kasım 1899 ‘a kadar 1795 kişi sürücü belgesi almıştır. Serpollet de kendi geliştirdiği araç ile birlikte ilk Fransız sürücü ehliyetinin sahibi olan kişidir. Ancak Karl Benz’in de ilk ehliyeti aldığı söylenir. O konuya da zamanı gelince değineceğim.
Hem sahip olduğu şasi hem de o dönemdeki kullanım tarzı bakımından bu üç tekerlekli araç, otomobil olarak değerlendirilir.
Giderek otomobilin buhar kazanlarıyla bir geleceğinin olmadığının anlaşıldığı yıllar geride kalıyordu. Zira hem hantal hem de teknoloji olarak, hem fiyat hem de performans açısından da hiç anlamlı değildi.Otomobil mucitleri yeni alternatifler arıyordu.
Buraya bir nokta koyarak, biraz daha gerilere gidelim. 1800’lü yılların ortalarında Kanadalı Abraham Gesner, doğal olarak yeryüzüne sızan petrolden gaz yağı rafine etmiş ve bu sıra dışı buluş, aydınlanmada kullanılınca çok büyük bir talep patlamasını da beraberinde getirmişti.
Dünya yavaş yavaş, gaz yağının üretilmesiyle aydınlanma alanında tam bir devrim yaşamaya başlamıştı. Gaz yağına talep fazla olunca, sızan petrolün nasıl daha fazla toplanarak kar elde edilebileceği de araştırılmaya başlanıyordu.
Petrol, o zamanlar “kaya yağı” olarak biliniyor ve genellikle su pınarlarından habbeler halinde, tuz kuyularına ise sızıntı halinde geliyor ve ilaç olarak kullanılıyordu. Bu petrol o zamanlar ancak kumaşa emdirilerek toplanabiliyordu.
Tamamen ticari kazanç hedefinde olan girişimci George Bissel ve iki ortağı, Yale Üniversitesinde kimya profesörü Benjamin Silliman Jr. dan kaya yağının analizini isterler. Analizler kaya yağının iyi damıtılması halinde gaz yağının elde edilebileceği gösteriyordu.
Pennsylvania Rock Oil Company” adlı şirketi kuran kafadarlar, gerekli olan parasal kaynağı da bu raporla temin etmeyi başardılar.Ancak nasıl ve ne şekilde petrole ulaşacaklarını henüz bilmiyorlardı.
Neyi arıyorsan, beyninde radar gibi onu arar.
Petrole giden yol TUZ’dan geçer…
Aynı zamanda Avukat olan George Bissel 1856’da New York’ta bir eczanenin vitrininde ilaç olarak satılan kaya yağı şişesinin üzerindeki etikette tuz sondajı kulelerini görünce, aradığını bulmuş olduğunu düşünür.
Tuz sondajı Çin’de 1500 seneden beri kullanılan bir metotdu ve yaklaşık 1000metre derinliğe kadar inilerek çıkarılıyordu. Bu yöntem, Avrupa’ya 1850 yılında gelmişti.
1857 yılında şirketin Bankacı ortağı demir yollarında çalışan Edwin L. Drake ile tanışır ve konu kaya yağına gelir. Drake, demir yollarında kondüktör olarak çalışmaktadır ve tuz sondajı metodu ile petrolu çıkarabileceğini söyler.
Şirket petrollü bir su havzasını kapatır ve Drake’i de Albay olarak tanıtırlar. Böylece kolaylıkla ruhsat alırlar. Su havzasının olduğu yer yağ deresi olarak geçen bir alandır ve günde sadece 6 galon petrol toplanabilmektedir.
Drake, bu işe kendini tam anlamıyla adar ve gece gündüz çalışmaya başlar. Hemen sondaj için bir buhar makinasi yapmaya başlar. Tarih 1 Mayıs 1958 göstediğinde sondaja başlar.
Ne yazıkki çok kısa bir süre sonra, şirketin parasal kaynakları tükenir ve Drake sondajı durdurması için talimat gönderilir.
Devamı bir sonraki yazımızda, hoşçakalın.
Adnan Kervan